yalan söylememe izin ver. ben hiç senin olduğumu sandığın şey değildim. o yüzden izin ver olmak istediğimişim gibi davranayım. gözlerim şehir üzerinde bir boşluk arayadursun, kullanılmamış bir gökyüzü parçası, kimsenin aşkına meşkine şahit olmamış, bulut izi olmayan bir parça mavi.
ışıkları kıra kıra dağıtan göğün bir parçasını bırak bana. sevdiğim adamın başının üstü gibi. vazgeçilmez olan adam. şanslı adam. hep bir yerlerde beklenen, hep iltimas hakkı olan, ne zaman misafir olsa bir yere önünde el pençe divan durulan adam.
izin ver bir şeyler anlatayım. bak bu gönlümde yara değil, insan izi. küçük ayaklar ve hızlı adımlar. ardından yetişmek ne mümkün. vazgeçmek gerek. vazgeçmeye şartlanmak gerek. şartlanmak lazım sıkı sıkı ama o elastik nese kopunca şimşek gibi eski yerine dönmeyi göze alabilecek misin? eski yer. tam da burası. her şeyin başladığı, bittiği nokta. şimdi. şu an. tüm anların biriktiği ve özlem hissinin göğsümüzün tam ortasına yerleştiği, tüm anların birikimi olarak şu an.
gözümüzde kalmış gülümseyiş, bakış ve bir çift kuşkonmaz uzantısı el. hiçten tamamlanıp biri olarak karşımda beliren uçurum, feza gediği. izin ver, sana biraz yalan söyleyeyim. anlatayım ki; güneşin değdiği yerler hep parmak uçlarında kalsın. alıp gölgeni arkana, alıp her şeyin gölgesini arkana yalnız ışığın, kırılan, gücenen ışığın temaşasını seyredesin. yetişsin ardınsıra bir haylaz sarışın çocuk. yetişsin elde kalan. avuçlarında kımıldaşan renkli ışıkların olsun. izin ver yalan söyleyeyim.
eğreti kalsın her söz dilimde. zamanın gerisinden çocuk bulayım sana, kendine baba ol diye. sarı saçlarını ördüğün çocuğa hatıralar uyduralım masal niyetine. anlatalım; biz de seyretmiştik gökyüzünden alemi. savaşa durduğunda ordular, kaçmıştık daha yüce bir zafer uğruna. anlatalım, yalan değil ya. biz de arasındaydık yarılan denizi geçenlerin, arasındaydık isayı çarmıha gerenlerin. düşündük ölü oğlunu kucağında tutan meryemin acısını. ağladık üstelik
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder