11 Aralık 2016 Pazar

Salıngaç

 evdeki tüm ışıkları kapattım. Salonda elimde limonlu sıcak suyumla oturuyorum. Sessiz. Şuan sadece bir helikopter sesi var dışarıda bir de üst ket komşumun musluğundan gelen su sesi. O da gitti şimdi. Evin sıcaklığı,kokusu çok güzel. Camaşırları yeni serdim. Mis gibi her yer. Çarşaflarım yeni serildi. Pijamalarım temiz,yeni giyildi. Ben duştan yeni çıktım,saçlarım kuru. Düşünmek için daha güzel bir yer yok gibi şuan. Ama ben yine beceremiyorum.

Senin komşun olan ağaçta bir salıncak düşledim. Sonra bahçemdeki salıncağımın kırmızı oturağının çalındığı aklıma geldi. (Anneannem salıncağa salıngaç diyor. Bir de bol bol masal anlatıyor. )

Sırt ağrılarım dedim. Yarın spora gidince  geçer dedim.  Aaa spor çantama ayakkkabı ve toka koymayı unuttum dedim. Yarın sana bi dünya makyaj yapacaklar mehtap dedim. Bak dünyevi olan her şeye ne kadar da dahilim. Sıyrılamıyorum.

Uykunun tadına bakan ağızların sesi geliyor aklıma, çocukluk sancılarını taşıyan nesnelerin adları kedilere veriliyor. İnsanlar her söyleneni üstüne alınıyor. Ne bileyim..

Sen bir kitabın kapağını açmış, sadece bakıyorsun.  O gözümün önünden gitmiyor. Ha büyük adam olacaksın. Hayal kurma saatlerini satacaksın. Eline sağlık diyecekler.
Bir şey demem onlar da sağolsun. Ağızları sağolsun. Üstten bakan gözleri sağolsun.


7 Aralık 2016 Çarşamba

Nokta Nokta

Icimde umut musun korku mu anlayamıyorum.
Umut insanlik elbisesi. Umudu bırakınca kümenin dısına cıkıp izlemek baslıyor. Kümeye girince elim ayağim dolaşıyor.
Her sey sende baslayıp sende bitiyor diyorum.
Annem soyledi; bu dunyada murat almayana otekinde sorgu sual yokmus.
Ben, 'topukların nokta nokta bas gelin' diye turku mırıldanıyorum.
Her şey senden geçiyor. Sana dua ediyorum

1 Aralık 2016 Perşembe

Söyleyelim Yalan Olsun

yalan söylememe izin ver. ben hiç senin olduğumu sandığın şey değildim. o yüzden izin ver olmak istediğimişim gibi davranayım. gözlerim şehir üzerinde bir boşluk arayadursun, kullanılmamış bir gökyüzü parçası, kimsenin aşkına meşkine şahit olmamış, bulut izi olmayan bir parça mavi.


ışıkları kıra kıra dağıtan göğün bir parçasını bırak bana. sevdiğim adamın başının üstü gibi. vazgeçilmez olan adam. şanslı adam. hep bir yerlerde beklenen, hep iltimas hakkı olan, ne zaman misafir olsa bir yere önünde el pençe divan durulan adam. 

izin ver bir şeyler anlatayım. bak bu gönlümde yara değil, insan izi. küçük ayaklar ve hızlı adımlar. ardından yetişmek ne mümkün. vazgeçmek gerek. vazgeçmeye şartlanmak gerek. şartlanmak lazım sıkı sıkı ama o elastik nese kopunca şimşek gibi eski yerine dönmeyi göze alabilecek misin? eski yer. tam da burası. her şeyin başladığı, bittiği nokta. şimdi. şu an. tüm anların biriktiği ve özlem hissinin göğsümüzün tam ortasına yerleştiği, tüm anların birikimi olarak şu an. 

gözümüzde kalmış gülümseyiş, bakış ve bir çift kuşkonmaz uzantısı el. hiçten tamamlanıp biri olarak karşımda beliren uçurum, feza gediği. izin ver, sana biraz yalan söyleyeyim. anlatayım ki; güneşin değdiği yerler hep parmak uçlarında kalsın. alıp gölgeni arkana, alıp her şeyin gölgesini arkana yalnız ışığın, kırılan, gücenen ışığın temaşasını seyredesin. yetişsin ardınsıra bir haylaz sarışın çocuk. yetişsin elde kalan. avuçlarında kımıldaşan renkli ışıkların olsun. izin ver yalan söyleyeyim. 

eğreti kalsın her söz dilimde. zamanın gerisinden çocuk bulayım sana, kendine baba ol diye. sarı saçlarını ördüğün çocuğa hatıralar uyduralım masal niyetine. anlatalım; biz de seyretmiştik gökyüzünden alemi. savaşa durduğunda ordular, kaçmıştık daha yüce bir zafer uğruna. anlatalım, yalan değil ya. biz de arasındaydık yarılan denizi geçenlerin, arasındaydık isayı çarmıha gerenlerin. düşündük ölü oğlunu kucağında tutan meryemin acısını. ağladık üstelik





26 Kasım 2016 Cumartesi

Hurufi

Hayal kuramamak hep şikayet ettiğimiz yalnızlığın yokluğunda olmuyor mu ? .
Yine aynı  rüyayı  gördüm anne. Sadece yüz. Dokunamadığım ama dibine kadar yanaşmama izin verilen bir yüz
Sen kimden kaçıyorsun anne ?
Beni kovalamalarına neden izin vermiyorsun ?
Hikayeyi yazanlar hem yüklemi belirler hem zamanı
Sırra vakıf olmam için gönderilenler var. Hiçbirine inanmamıştım ama bu düşündürdü. Düşünmek kötü en iyi sen bilirsin bunu.
Sadece yürümek istediğini söyle. Yürüdüğümüzde annelerimizin öleceğini bile bile
Unuttuklarımızı kazanmak için söz verdik
Zamanın genişliğini yaşayacağız.
"Daha geniş bir zaman yaratamayız. Bundan daha iyisini tanrılar yarattı. Orada görüşeceğiz"dedi

10 Ağustos 2016 Çarşamba

Biraz Şarabın Kaldı Mı ?

saç diplerime yuvalanmış ellerini hatırlıyorum. hiç kusura bakmıyorlar 
gözyaşıma diyorum ki "süzüleceğin ve düşeceğin rota belli" o da bana seni örnek gösteriyor. çok yüz verdim sen varken bana
"buraya dokundu, buraya bastı, buraya çiçek açtırdı" diyorum
en mor olanını

gözlerine baktığımı hatırladı yastığımın oyası
hiç unutmayan güneşleri doğdurdu
nöbetçi diye 'ay'ı verdi başıma 

biliyorum seviyor olsan da unutulmamaktı tek istediğin, iz bırakmaktı
yalan da var işin içinde  ama 
senin hayatıma sindirdiklerinin yanında çiçeğin üzerindeki toz gibi kalıyorlar 

sen yokken kışı neden sevdiğimi hatırladım 
pencere açıkken gökyüzüne bakmayı akıl edemiyoruz 
kış;  perdeleri açmaya zorluyor,pencereyi değil 


biliyor musun ? 
evimden gökyüzü gözüküyormuş 
inanmazsın 
bir de izin çıkarsa tren geçecek diyorlar 
biraz şarabın kaldı mı ?

2 Temmuz 2016 Cumartesi

Bir Randevu İçin 4..

Bir randevu için 4 kişi gerekliydi.isimleri kader belirleyen..
Tüm suç onlarındı ; manayı isim ile bağdaştırmak, ilk çığlığın günahı ...
Göbek bağına bel bağlanır mı ?
İlk çığlığını atmadan hiç  bu kadar yük verilir mi omuzlara
Tanrıdan olma, topraktan yeniden diriliş, temiz kalp, gen taşıyan...
İlk çığlıkta 'sen busun' demek enel- haktan çalmaktır..
Bağ: mananın getirdiği, hiç götüreni yok gibi
Hep sayfanın sağından başlamak gibi
Kader  isim ile  verilebilir mi ?
Evet. Bir randevu için 4 kişi gerekiyor. 4 kişi için ise bir ölüm ..
Güzel promosyon değil mi ?
Can suyuna katılan uyuşturucular gibi
Bir fikrin engellendiğini gördüm ama fikrin içindeki ; özden, eylemden dönüldüğünü hiç..
4 kişiydiler diyorum. Kafa kafaya verip dünyayı yakmaya yetecek kadar çoktular
Diyorum ki 'ilk önce yuvarlak bir masa lazım bize bir de ağzımızı ıslatacak birkaç yudum bir şeyler'
Bir kişinin masadan kalktığını yer çekimsiz ortamda tepe taklak olmakla bir tutmalısın
Randevulara kişiler tek başına karar veremez ? 4'tüler diyorum ve rakam ile yazıyorum mübarek
Atları da yoktu üstelik. Mahşer; yaşam için savaşanların müşkülü
Hangisini tercih ederdin ?
Randevu talebinin reddedilmesi mi yoksa koşarken ölmemeyi düşlemeyi mi ?
4 kişi diyorum ..
Hepsi aynı cevabı verebilir mi ?
Hangisini seçtiklerini tahmin etmiş olmanı diliyorum
Kuyuya sallandırdığın kovanın içinden ne çıkacağını bilirsin değil mi ?
Yine çok soru soruyorum
Aynaya baktığında ne göreceğini de alternatiflerini de
Kalmamış diyorum.. Saate baktıklarında ne görmüş olmayı dileyecekleri zamanları bile kalmamış
Herkesin hakkı üçtü de bir onlarınki 4'tü sanki.
Pencerenin buğusunu silip 'dışarıda neler oluyor,yol yerinde mi?' diye bakmak hiçte kuyunun dibi gibi değil
Bilmediğin şeyleri hissetmek, güneşin doğuşuna şahit olmak
İnsanın bilinmezi tatmak için bir sıfatından vazgeçmesi gerekir
Ruh olur, beden olur
Sürekli seni terk etmesi gereken şeyler vardır
Her zaman bir bekleyen olduğunu inanman gerekmiş gibi
Ölümün ucundaki ışık, sigaranın sonundaki acı, çayın dibindeki dem, kışın ardından bahar..
Biz 4'tuk o birdi.Birden bizi 4 etmişti.

nefes alamıyorum diye bağırdın mı hiç ?
İlmeği kendine geçirmek, tabureni kendin düşürmek ..
Cellat, bu yanından baktığında ne kadar masum değil mi ?bir gün celladına yukardan bakarsan iyi ki varsın diyeceksin
Kendini azat etmek için ihtiyaç listesinin kabarık ve seçeneklerin çok olması tuhaf değil mi ?
Bir ilmek değil, kendi içinde yarattığın bir dert; yolun sonunda göreceğin ışığı en derinine işleyemez mi ?
Kaçtığın şeylerin seni kovalaması senin inadın . Zıtlıklarınla var olamazsın ya her zaman
Birinden çalmazsan eksik kalırsın . 4 kere eksilmişti. bir randevu her şeyi çözecekti
Arkalarından bilenleri kaldı

Yad edin.... 

27 Haziran 2016 Pazartesi

Temmuz Güzellemesi

haziran hüznü diye bir şey var. ama temmuzlar her zaman güzel geçer

temmuzda hava daha sıcak olacak, eteklerin boyu kısalacak, biraların boyu büyüyecek, caddeler yine ışıl ışıl ama adım atılması daha kolay olacak, daha az beyaz bir tenimiz ve daha çok çilimiz olacak, daha çok kuş sesi, daha az fatura, daha çok otu boku sevme isteği, daha az dolmuş, daha çok yürüyüş...
bu sefer bir umut arıyorsanız onun adı temmuz olacak
haziran kendi bile ne yaptığını bilmiyor yağmurda şemsiyesiz sıcakta paltolu bırakıyor
siz hazirandan sonra her şeyin rutubet kokmasına izin verin
kaldırın ısıtıcıları dolap üstlerine
ama haziranda en çokta yorganlara şans verin. yavaş yavaş kaldırın mor battal boy hurçlara onları. ve pencerelerinizi daima aralık bırakın
temmuz dilediğiniz: uçuş etekler, kırımızı ojeler ve deniz mantarları olsun
burnunuzun önce kızarsın sonra soyulsun


en çok kafiyeyi de temmuzda yapın
gözünüz yıldızlarda olsun
temmuzunuz kutlu olsun

7 Şubat 2016 Pazar

Misket:Kabuk bağlamayan yara

.
Kabuk tutmayacak yaralarının olmayacağını bilmek için önce terliklerinle koştuğun bir çıkmaz sokağın sonundaki bahçeli evin bisiklet binen çoçuğuyla misket kavgasına tutuşup onu alt etmen gerekir. Cebine doldurduğun misketlerin sen köşeyi dönene kadar pantolonunu kuyruk sokumuna indirdiğini hissetmen ve arkana son birkez  bakıp çocuğun dizlerini ve dirseklerini tuta tuta yerde ağlıyor olduğunu görmen gerekir.
Kendi mahallendekileri oyuna çağırırken onları nasıl 'üd'eceğini hayal etmen,ceplerinin daha da dolup pantolonunu yukarı çekerek öyle yürümek zorunda kalacağını düşünmen gerekir.
Üç misketi yeni atılmış asfalta sererken seçtiğin kafliği savurman için dizini dirseğini bol petrol kokuları içindeki o yola koyman gerekir.
Ceplerini doldurmaya çalışırken sen,misketle açılacak  ve kabuk bağlamayacak yaralarının bilincinde olmaman gerekir.
Ceplerin boşalıpta o çıkmaz sokağın sonundaki bahçeli eve yeniden koşmaya başladığında,açılan yaralarının farkına varman gerekir.
Kabuk bağlamayacak yaralar açtığın yere cep doldurmaya dönerken sen, o bahçeli evin bisikletli çocuğuna ne yaptığını hissetmen gerekir.
Kabuk bağlamayan yaralarının sebebinin, ceplerini doldurmanı sağlayan o çocuk olduğunu adımı atarken yanan dizlerinden,burnunu kaşırken acıyan dirseklerinden anlaman gerekir.
Ama Dizlerindeki ve dirseklerindeki yaraların kabuk bağlamayacağını bilmek,seni koşmamaya şartlandırmaz